Toprağın Altındaki Hikayeler - Çatalhöyük
- Yeşim Yılmaz
- 23 Eki
- 3 dakikada okunur
Toprağın Altındaki Hikayeler blog serimizin ikinci yazısı ile tekrardan sizlerle birlikteyiz. Bu yazımızda kendi ülkemizdeki eski bir yerleşim yerinden bahsedeceğiz. Ülkemizdeki eski bir yerleşim yeri deyince çoğumuzun aklına burası gelir. Evet, bugün o muhteşem yerden Çatalhöyük’ten bahsedeceğiz.
Çatalhöyük’e baktığımızda sadece eski bir yerleşim değil, kocaman bir aile hissi alıyoruz. İnsanlar burada binlerce yıl önce yan yana yaşamış, aynı ocakta yemek pişirmiş, sevinçlerini de kederlerini de paylaşmış. Bu bize çok tanıdık geliyor. Belki zaman değişti ama biz hâlâ aynı duygularla yaşıyoruz. İşte bu yüzden biz de bu yazımızda ülkemizin en önemli yerlerinden biri olan Çatalhöyük’ü anlatmak istedik
Tarihin derinliklerine doğru yolculuğa çıktığımızda karşımıza çıkan bazı yerler, sadece geçmişi değil bugünü ve geleceği de daha iyi anlamamızı sağlar. Çatalhöyük de tam olarak bu yerlerden biri. Konya’nın Çumra ilçesi yakınlarında yer alan bu antik yerleşim, bundan tam binlerce yıl önce, MÖ 7400’lerden itibaren insanlar tarafından kesintisiz olarak kullanılmış. Biz bugün onu bir kazı alanı olarak görsek de, bir zamanlar burası canlı bir yerleşim, insanların birlikte yaşadığı, ürettiği ve hayata anlam kattığı bir dünyaydı. Yazının henüz icat edilmediği bir çağda, burada insanlar bir araya gelip medeniyetin ilk adımlarını atıyorlardı.

Çatalhöyük’ü benzersiz kılan en önemli özelliklerden biri, yerleşim düzeni. Bugün yaşadığımız şehirlerde sokaklar, yollar, kaldırımlar var ama o dönemde bunların hiçbiri yoktu. Burada evler bitişik düzende yapılmıştı; insanlar evlerine çatıdan giriyor, evden eve yine çatılar üzerinden geçerek hareket ediyordu. Yani sokaklar yerine çatılar vardı diyebiliriz. Bu sistem hem dışarıdan gelecek tehlikelere karşı koruyucuydu hem de topluluk halinde yaşamayı kolaylaştırıyordu. Aslında bu düzen, o dönemde bile insanların birlikte yaşama kültürünü benimsediklerini gösteriyor.
O dönemin halkı yalnızca barınmayı değil, üretmeyi de öğrenmişti. Çevredeki verimli Konya Ovası’nda buğday ve arpa gibi tahıllar yetiştiriliyor, koyun ve keçi gibi hayvanlar evcilleştiriliyordu. Artık avcılık ve toplayıcılıkla yetinmek yerine, kendi gıdalarını üretiyorlardı. Bu da insanlık tarihinde çok önemli bir dönüm noktasıydı. Çünkü tarımla birlikte insanlar daha kalıcı yerleşim yerleri kurabiliyor, topluluklar büyüyebiliyordu. Gıda fazlası oluştuğu için toplum içinde iş bölümü ortaya çıkıyor, herkesin bir görevi oluyordu. Kimileri tarım yapıyor, kimileri ev ya da araç gereç üretiyor, kimileri ise başka işlerle ilgileniyordu. Yani kısacası, bugünkü şehir hayatının temelleri burada atılıyordu.

Çatalhöyük halkı sadece üretime değil, yaşamı anlamlandırmaya da önem veriyordu. Evlerin duvarlarına çizdikleri resimler, yaptıkları küçük heykeller ve figürler onların inanç dünyasını yansıtıyor. Ana tanrıça figürleri bereketi ve doğurganlığı simgeliyordu. Ayrıca ölülerini evlerinin içine gömerek hem ailelerine hem de atalarına derin bir saygı duyduklarını gösteriyorlardı. Duvarlara çizilen av sahneleri ve soyut desenler ise sanatın bu kadar eski zamanlarda bile yaşamın bir parçası olduğunu kanıtlıyor.
Bugün Çatalhöyük, yalnızca geçmişi değil, bugünü de yaşatıyor bize. 2012 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan bu yerleşim, ziyaretçilerin geçmişe adım atabilecekleri özel bir arkeolojik alan haline geldi. Alanın etrafı korunuyor, yürüyüş yolları ve yönlendirme tabelaları sayesinde ziyaretçiler güvenli bir şekilde gezebiliyor. Koruma çatısı altında açılmış kazı alanları, binlerce yıl öncesinden kalan evlerin temellerini gözler önüne seriyor. Rehberli turlarla birlikte bu yerleşimin nasıl bir yaşam alanı olduğunu daha iyi anlamak mümkün. Ayrıca alanda yer alan ziyaretçi merkezinde maketler, bilgi panoları ve canlandırmalar sayesinde tarihin bu önemli dönemine adeta bir pencere açılıyor.

Çatalhöyük’ün bulunduğu bölge oldukça sakin ve huzurlu. Konya şehir merkezinden yaklaşık 45 dakikalık bir yolculukla ulaşılabiliyor. Buraya geldiğinizde yalnızca bir kazı alanı gezmiyorsunuz; aynı zamanda Anadolu’nun binlerce yıllık kültür birikimini hissediyorsunuz. Sessizlik içinde gezerken, o dönemde burada yaşayan insanların nasıl bir hayat kurduklarını hayal etmek çok kolay oluyor. Üstelik alanın çevresinde piknik yapılabilecek, dinlenebilecek yeşil alanlar da bulunuyor. Yani burası yalnızca tarih meraklıları için değil, doğayla iç içe bir gün geçirmek isteyenler için de harika bir yer.
Sonuç olarak Çatalhöyük, yalnızca geçmişin bir kalıntısı değil; bugün bize kim olduğumuzu hatırlatan canlı bir tarih. Bizler modern şehirlerde yaşıyoruz ama binlerce yıl önce atalarımızın çatılardan yürüyerek kurdukları bu düzenin mirasçılarıyız. Çatalhöyük’e gitmek, aslında kendi geçmişimize bir yolculuk yapmak demek. Orada atılmış ilk adımlar, bugün kurduğumuz şehirlerin temeli olmuş. Bu nedenle Çatalhöyük, hepimizin ortak mirası. Onu korumak, anlamak ve gelecek kuşaklara aktarmak da bizim elimizde. Sizler de Çatalhöyük’e giderek geçmişe bir yolculuk yapmak istemez miydiniz?
Yazan: Yeşim Yılmaz










Yorumlar