top of page

Toprağın Altındaki Hikayeler: Göbeklitepe

Toprağın Altındaki Hikayeler blog serimizin yeni yazısında, bu kez insanlık tarihinin akışını yeniden düşündüren bir yere gidiyoruz. Bu yazımızda, adını duyan herkesin aklında “tarihi baştan yazdıran” yer olarak yer eden Göbekli Tepe’den söz edeceğiz.


Göbekli Tepe’ye baktığımızda sadece eski bir yapı topluluğu değil, sanki insanlığın çocukluk fotoğrafına bakıyormuşuz gibi hissediyoruz. Burada insanlar binlerce yıl önce bir araya gelmiş, aynı alanlarda toplanmış, inanmış, ritüeller gerçekleştirmiş. Bugün şehirlerimizde meydanlarda, camilerde, kiliselerde, ibadethanelerde kurduğumuz o “beraber olma” hâlinin çok eski bir yansımasını görüyoruz. Zaman değişmiş olabilir ama insanın bir araya gelme ihtiyacı hiç değişmemiş. İşte bu yüzden biz de bu yazımızda, dünya tarihinin en önemli keşiflerinden biri olan Göbekli Tepe’yi anlatmak istedik.


ree

Tarihin derinliklerine doğru yolculuğa çıktığımızda, bazı yerler sadece geçmişi değil, insan olmanın anlamını da yeniden sorgulatır. Şanlıurfa şehir merkezinin yaklaşık 15 kilometre kuzeydoğusunda yer alan Göbekli Tepe, bundan tam 12.000 yıl öncesine, yani MÖ 9600’lere kadar uzanan bir geçmişe sahip. Üstelik bu tarih, onu piramitlerden, Stonehenge’den, hatta yazının icadından bile çok daha eski kılıyor. Biz bugün onu büyük taş sütunlardan oluşan bir arkeolojik alan olarak görüyoruz ama bir zamanlar burası insanların bir araya gelip törenler düzenlediği, inançlarını paylaştığı, belki de kendilerini “toplum” olarak hissettikleri bir merkezdi. Henüz tarım tam olarak yerleşmemişken, insanlar burada buluşuyor, birlikte bir şey inşa ediyordu.


Göbekli Tepe’yi benzersiz kılan özelliklerin başında, anıtsal taş yapıları geliyor. Dairesel planlı alanların ortasında, T biçimli devasa dikilitaşlar yer alıyor. Bu taşların bazıları 5-6 metreyi buluyor ve tonlarca ağırlığa sahip. Hayal edin: Henüz tekerlek yok, metal yok, gelişmiş aletler yok… Ama insanlar bu dev taşları kesip şekillendirmiş, kilometrelerce öteden taşıyarak dikmiş. Taşların üzerindeki kabartmalar ise başlı başına bir hikâye anlatıyor. Yılanlar, tilkiler, kuşlar, akrepler, yaban domuzları… Sanki o dönemin dünyası taşların üzerine kazınmış. Bu figürler, Göbekli Tepe’nin sadece fiziksel bir yapı değil, güçlü bir inanç ve sembol dünyasına sahip olduğunu gösteriyor.


ree

Uzun yıllar boyunca tarihçiler, insanların önce tarımı öğrenip yerleşik hayata geçtiğini, sonra da tapınaklar ve kutsal yapılar inşa ettiğini düşünüyordu. Göbekli Tepe ise bu sıralamayı adeta tersyüz etti. Çünkü buradaki görkemli yapılar, tam yerleşik hayatın oturmadığı bir döneme tarihleniyor. Bu da akla şu soruyu getiriyor: Belki de insanlar önce ortak bir inanç etrafında toplandı, sonra tarım ve yerleşik hayat geldi. Yani tapınaklar şehirlerden değil, şehirler tapınaklardan doğdu. Göbekli Tepe bu açıdan, “medeniyet nasıl başladı?” sorusunu yeniden sormamıza neden oluyor.


Bugün Göbekli Tepe, yalnızca geçmişi değil, bugünü de etkileyen bir yer. 2018 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan bu alan, modern koruma çatılarının altında ziyaretçilerini ağırlıyor. Yürüyüş platformları sayesinde, dikilitaşlara zarar vermeden, onları yakından görebiliyorsunuz. Bilgi panoları ve yönlendirmeler eşliğinde, karşınızdaki taşların neyi temsil ettiğini, hangi döneme ait olduğunu daha iyi anlayabiliyorsunuz. Rehberli turlara katıldığınızda ise arkeologların yorumlarını, kazı hikâyelerini ve Göbekli Tepe’nin dünya arkeolojisindeki yerini dinleyerek bu deneyimi daha da derinleştirebiliyorsunuz. Ziyaretçi merkezindeki sergiler ve canlandırmalar, binlerce yıl öncesine açılan bir pencere gibi önünüzde duruyor.


ree

Göbekli Tepe’nin bulunduğu bölge, geniş ufuklara sahip, sakin ve huzurlu bir coğrafya. Urfa’nın sıcağında bile rüzgârın yüzünüze çarpmasını hissederek, bu yüksekçe tepeden çevreyi izlediğinizde, insan ister istemez binlerce yıl önce burada toplanan insanları hayal ediyor. Belki aynı rüzgâr onların da yüzüne dokunuyordu. Buraya geldiğinizde sadece taş sütunlara bakmıyorsunuz; aynı zamanda insanlığın en eski “bir araya gelme” hikâyesine tanıklık ediyorsunuz.


Sonuç olarak Göbekli Tepe, sadece geçmişin sessiz bir anıtı değil; bugün bize “nereden geldik?” sorusunu yeniden sorduran canlı bir tarih sahnesi. Bizler modern şehirlerde, yüksek binalar arasında yaşıyoruz ama binlerce yıl önce insanlar Göbekli Tepe’de taş sütunların gölgesinde bir araya geliyor, belki de ilk ortak ritüellerini gerçekleştiriyordu. Göbekli Tepe’yi ziyaret etmek, aslında insanlık ailesinin en eski izlerini görmek, kendi köklerimize kısa bir yolculuk yapmak demek. Bu yüzden Göbekli Tepe, sadece Anadolu’nun değil, tüm dünyanın ortak mirası. Onu korumak, anlamak ve gelecek kuşaklara aktarmak da bizim elimizde. Siz de bir gün Göbekli Tepe’ye gidip, insanlık tarihinin en eski sorularından bazılarına yerinde bakmak istemez miydiniz?


Yazan: YEŞİM YILMAZ

Yorumlar


bottom of page