Toprağın Altındaki Hikayeler: ASPENDOS
- Yeşim Yılmaz
- 12 Kas
- 3 dakikada okunur
Toprağın Altındaki Hikayeler blog serimizin yeni bölümüyle tekrardan bir aradayız. Bu kez Akdeniz’in sıcak esintilerini hissedeceğimiz, taşlarında yankılanan binlerce yıllık sesleri duyacağımız bir yere gidiyoruz. Bugün sizlerle birlikte, zamanın bile aşındıramadığı bir güzelliği, Anadolu’nun kalbinde sanatın evi olmuş Aspendos’u keşfedeceğiz.
Aspendos’a adım attığınız anda sizi büyüleyen ilk şey sessizliğin içindeki bir yankıdır. Çünkü burası sadece taşlardan yapılmış bir tiyatro değildir; binlerce yıl önce insanların sanatla, müzikle ve yaşamla buluştuğu bir mekândır. Antalya’nın Serik ilçesi yakınlarında, Köprüçay Nehri’nin bereketli kıyısında kurulmuş bu antik kent, Roma döneminin en iyi korunmuş tiyatrosuna ev sahipliği yapar. Bu özelliğiyle Aspendos, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en görkemli antik tiyatrolarından biri olarak kabul edilir.

Aspendos’un tarihi MÖ 10. yüzyıla kadar uzanır. Pamfilya bölgesinde kurulan bu şehir, zamanla bir ticaret merkezi haline gelmiş; tahıl, zeytinyağı, şarap ve at ticaretiyle zenginleşmiştir. Roma döneminde ise altın çağını yaşamıştır. Bugün gördüğümüz o devasa tiyatro, Roma İmparatoru Marcus Aurelius döneminde, mimar Theodoros’un oğlu Zenon tarafından yapılmıştır. Yaklaşık 15.000 kişilik kapasitesiyle, antik çağda düzenlenen gösteriler, yarışmalar ve kutlamalar burada gerçekleştirilirdi. Yüzyıllar boyunca Aspendos halkı burada hem eğlenmiş hem de bir arada olmanın coşkusunu yaşamıştır.
Tiyatronun en etkileyici özelliği, hiç şüphesiz akustiğidir. Sahneye çıkan birinin en kısık sesi bile, en üst sıralarda oturan izleyicilere kadar net bir şekilde ulaşabiliyor. Günümüzde bile bu mükemmel akustik sayesinde burada düzenlenen konserler ve opera-bale gösterileri ses sistemi kullanılmadan yapılabiliyor. Her yıl yaz aylarında gerçekleşen Aspendos Uluslararası Opera ve Bale Festivali, bu antik taşların arasında müziğin yeniden can bulduğu büyülü bir atmosfer sunuyor. Taş basamaklarda otururken geçmişle bugünün iç içe geçtiğini hissediyorsunuz, sanki Roma döneminden bir sanatçı sahneye çıkacak ve size bir öykü anlatacak gibi.
Ancak Aspendos yalnızca tiyatrodan ibaret değil. Antik kentin geniş bir alana yayılmış su kemerleri, agora, hamam, stadyum ve köprü kalıntıları da en az tiyatrosu kadar dikkat çekici. Özellikle tiyatronun kuzeyinde yer alan su kemerleri, Roma mühendisliğinin ne kadar ileri olduğunu gösteriyor. Bu devasa yapı sistemi, dağlardan gelen suyu kilometrelerce uzaklıktan şehre taşıyordu. Bugün bile kemerlerin bazı bölümleri dimdik ayakta duruyor. Ayrıca kentin yukarısındaki akropol alanında yer alan kalıntılar, bir zamanlar Aspendos’un idari merkezinin ve tapınaklarının bulunduğu yerleri işaret ediyor. Burada yürürken, taşlara kazınmış izler size geçmişten fısıldıyor; “Biz buradaydık, ürettik, yaşadık” der gibi.

Aspendos’u gezmek, adeta zamanda bir yolculuk yapmak gibidir. Tiyatronun dev kemerlerinden geçip taş basamaklara oturduğunuzda, karşınızda uzanan sahne sizi binlerce yıl geriye götürür. Bir zamanlar tüccarların, sanatçıların ve halkın buluştuğu bu yer, bugün sessiz ama hâlâ canlı. Çünkü Aspendos, yalnızca bir antik kent değil; insanın yaratıcılığını, emeğini ve sanat sevgisini anlatan bir hikâye.
Aspendos’un bulunduğu bölge, Antalya şehir merkezine yaklaşık 45 dakikalık bir mesafededir. Yol boyunca uzanan portakal bahçeleri ve zeytinlikler, sizi adeta tarihin kalbine doğru taşır. Ziyaret alanı oldukça düzenlidir; yürüyüş yolları, bilgilendirici tabelalar ve koruma çatısı altındaki bölümler sayesinde ziyaretçiler güvenle gezebilir. Günün erken saatlerinde ya da güneş batarken tiyatronun taşlarında oluşan gölgeler, fotoğraf tutkunları için benzersiz kareler oluşturur. Sessizce oturup rüzgârın taşıdığı sesleri dinlediğinizde, taşların arasından geçmişin fısıltılarını duyabilirsiniz.
Bugün Aspendos, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer almakta ve her yıl binlerce yerli ve yabancı ziyaretçiyi ağırlamaktadır. Bu muhteşem yapı sadece Roma döneminin bir kalıntısı değil; aynı zamanda geçmişle bugün arasında kurulan bir köprüdür. Buraya gelen herkes, insanlık tarihinin sanata, emeğe ve estetiğe verdiği değeri yeniden hatırlar.

Sonuç olarak Aspendos, yalnızca geçmişin bir mirası değil; aynı zamanda bugüne ışık tutan bir sanat mabedidir. Her taşı, her kemeri, her basamağı bir hikâye anlatır. Buraya geldiğinizde, zamanın ötesine geçersiniz. Aspendos, size geçmişin ihtişamını hissettirirken aynı zamanda insan olmanın özünü - üretmeyi, paylaşmayı, sanatla var olmayı - hatırlatır.Bir gün yolunuz Antalya’ya düşerse, güneşin batışında tiyatronun taş merdivenlerine oturup sessizliği dinleyin. Çünkü Aspendos, sessizdir ama anlatacak çok hikayesi vardır.










Yorumlar