top of page

Beats of STEAM - Bilimle Sanatın Dansı Yaratıcılığın Yeni Yüzü

Güncelleme tarihi: 2 Ara

Bilim deyince aklımıza genelde laboratuvarlar, formüller ve beyaz önlükler gelir. Sanat deyince de fırçalar, renkler, müzik notaları…Ama artık bu iki dünya o kadar iç içe geçti ki, aralarındaki sınır neredeyse silinmiş durumda. Bir bilim insanı artık sadece deney yapmıyor; aynı zamanda görsel sanatlara ilham oluyor. Bir sanatçı da sadece boyalarla değil, algoritmalarla, verilerle, hatta DNA’yla üretim yapabiliyor. Yani kısacası yaratıcılığın çağına girdik, hem beyin hem kalp birlikte çalışıyor.


Düşünen Tuval

Bir tablonun karşısına geçip “Acaba bunu yapan kişi yaparken ne hissediyordu?” diye düşündüğünüz olmuştur. Ama ya sana o tabloyu bir yapay zekanın yaptığını söylesem? Evet, artık resim yapan, beste yapan hatta şiir yazan makineler var. Bu konuda en çok dikkat çekenlerden biri Türk medya sanatçısı Refik Anadol. Anadol, NASA’nın uzay verilerini alıp yapay zekayla işliyor ve bunlardan inanılmaz dijital görseller üretiyor. Sanki uzayın rüyasını görüyormuşuz gibi…Eserlerinde hem teknoloji var hem de şiirsellik. İzlerken bir yandan bilimle büyüleniyorsun, bir yandan da duygusal bir şey hissediyorsun. Bu da gösteriyor ki, teknoloji soğuk bir şey olmak zorunda değil; doğru kullanıldığında çok insanca bir sanat dili bile yaratabiliyor.

Genlerden Portrelere: Bilimle Kim Olduğumuzu Çizmek

Bazı sanatçılar için insan bedeni bile bir tuval.Amerikalı sanatçı Heather DeweyHagborg, insanların DNA’sını kullanarak portreler yapıyor.Nasıl mı?Yerde bulduğu bir saç teli ya da bir sakızdan alınan DNA’yı analiz edip, bilgisayar yardımıyla o kişinin yüzünü tahmin ediyor.Ortaya çıkan portreler o kadar gerçek ki, neredeyse o kişiyi tanıyormuşsun gibi hissediyorsun.Ama işin en ilginç kısmı şu: bu sanat aynı zamanda bir sorgulama.“Kimliğimiz sadece genlerimiz mi?”“Bir sanat eseri, biyolojik olarak senden iz taşıyorsa sana mı aittir?”Bilim ve sanat burada el ele verip sadece görsel değil, düşünsel bir deneyim sunuyor.

Hareket Eden Heykeller: Rüzgârla Canlanan Sanat

Kinetik sanat diye bir şey duydunuz mu? Bu, hareket eden sanat demek. Ve bu işin ustalarından biri, Hollandalı sanatçı Theo Jansen. Yaptığı şey gerçekten inanılmaz: rüzgârla yürüyen dev heykeller!“Strandbeest” adını verdiği bu yapılar plastik borulardan yapılmış, ama rüzgâr estiğinde sanki canlanmış gibi görünüyorlar. Tıpkı kumsalda yürüyen devasa kemiksi varlıklar gibi…Onlara bakarken hem “Bu nasıl çalışıyor?” diye düşünüyor hem de bir canlıya bakar gibi etkileniyorsun. Jansen diyor ki: “Ben hayal gücüyle mühendisliği birleştiriyorum. ”Ve gerçekten de öyle: bilimin soğuk hesapları, sanatın duygusuyla birleşince ortaya yaşayan bir şey çıkıyor.


Verilerle Resim Çizmek

Bilim verilerle konuşur, sanat duygularla. Ama ya duyguları verilerle anlatmak mümkün olsaydı? İşte veri sanatı tam olarak bunu yapıyor. Sanatçılar artık hava durumu, nüfus değişimi, hatta sosyal medya hareketleri gibi verileri alıp renk, ışık ve şekle dönüştürüyor. Örneğin, küresel ısınma verileri bazen bir tabloya, bazen de dev bir dijital ekrana dönüşüyor. Rakamlar, istatistikler bir anda bir hikâye anlatıyor: sıcaklık artıyor, buzullar eriyor, dünya nefes almakta zorlanıyor. Bilim burada duygusal bir dille konuşmaya başlıyor, sanat ise verilere anlam katıyor. Yani bu aklı da kalbi de etkileyen güçlü bir ifade biçimidir.


Zamanı ve Uzayı Sanatla Hissetmek

Uzay fotoğraflarına hiç uzun uzun baktığınız oldu mu? O sonsuz karanlıkta parlayan yıldızlar, renkli nebulalar, gizemli galaksiler…Bunların çoğu aslında bilim insanlarının çektiği gerçek görüntüler. Ama sanatçılar bu verileri alıp öyle bir şekilde düzenliyorlar ki, ortaya hem bilimsel hem duygusal bir tablo çıkıyor. Hubble Teleskobu’nun fotoğraflarından oluşturulan renkli kompozisyonlar, evreni sadece görmemizi değil, hissetmemizi de sağlıyor. Yani bilim evreni gösteriyor, sanat ise onu anlamlandırıyor. Bu iki alan birleştiğinde, insanın evrendeki yerini sorgulamasına neden olan muazzam bir anlatım gücü ortaya çıkıyor.


Bilim Hesaplar, Sanat Anlam Katar

Bilim “nasıl?” sorusunu sorar, sanat “neden?” der. Ama bu iki soru birlikte sorulduğunda, dünya bambaşka görünür. Yapay zekayla yapılan tablolar, DNA’dan doğan portreler, rüzgârla yürüyen heykeller ve verilerden doğan hikâyeler…Hepsi, insanın hayal gücünün formüllerle birleştiğinde neler yapabileceğini kanıtlıyor. Belki de geleceğin en büyük sanatçıları bilim insanları olacak, en yaratıcı bilim insanları ise sanatçılar. Çünkü artık yaratıcılığın yolu hem laboratuvardan hem atölyeden geçiyor.


Yazan: Elçin Kıyçak

Yorumlar


bottom of page